Hamileliğinin 18. Haftasına doğru, bebeğin bedenindeki kalp atışın, karnının guruldaması gibi sesleri duymaya başladığı, 26 haftalık civarında ise, içeriden ve dışarıdan duyduğu seslere cevap vermeye başladığı biliniyor.
Araştırmalar anne sesinin hem anne karnındayken hem de yeni doğanken onlar için sakinleştirici olduğunu kanıtlıyor. Doğmamış bebeklerin farklı frekanstaki seslere hareketleri ve kalp atış hızları ile yanıt veriyor.
Bebeğinle daha anne karnındayken konuşmak, kalıcı bir bağ kurmanıza yardımcı oluyor.
Dahası, anne karnındayken bağ kurmak bebeğinizin öğrenmesine yardımcı olduğu söyleniyor.
Bunun yanısıra, hamileliğin 3. Trimester döneminde annenin karnıyla yaptığı konuşmalar, bebeklerinin sosyal ve duygusal gelişimlerini destekliyor, ve dil becerileri ve hafızalarının temellerini atıyor.
Yapılan bir araştırmada annesinin sesini duyan bir fetüsün, hareketlerinin yavaşladığı görülmüş. Başka bir çalışmada ise, hem fetüsün hem de yenidoğan bebeğin annesinin sesini duyduğunda, olası bir rahatlama göstergesi olarak kalp atış hızlarının sakinleştiği görülmüş.
Dolayısıyla bedeninin gevşek, kalp atış hızının yumuşak olduğu bir yerde, bebeğine söyleyeceğin olumlu sözlerin, hem doğuma hem de doğum sonrasındaki ilişkinize büyük bir yatırım olacağını söyleyebiliriz.
Peki bunu nasıl mı yapacaksın?
Dilersen senin için youtube/cevikmaymun kanalımda paylaştığım ‘Rahimdeki Bebekle Bağ Kurma Meditasyonu’ videosundan benim yönlendirmelerim ve senin cümlelerin ile bu pratiği deneyimleyebilirsin.
Üstelik en rahat kıyafetlerinle yatağında uzanırken bile mümkün!
Keyifli bir hamilelik geçirmeni dilerim.
Lecanuet JP, Schaal B. Fetal sensory competencies. Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol 1996;68:1-2.
Voegtline KM et al. Near-term fetal response to maternal spoken voice. Infant Behav Dev 2013;36:526-33.
Graven SN, Browne JV. Auditory development in the foetus and infant. Newborn Infant Nurs Rev 2008;8(4):186-93.
Fifer WP, Moon CM. The role of mother’s voice in the organization of brain function in the newborn. Acta Paediatr Suppl 1994;397:86-93.